20 Ocak 2011 Perşembe

Cengiz Han


Madalyonun iki yüzü: Acımasız bir savaşçı, yüreği yaralı bir insan
              
Hiç bitmeyen bir tartışmadır; kötü mü doğulur, yoksa kötü mü olunur? “Kötü” göreceli bir kavram,özellikle de tarih söz konusu olduğunda,geçmişin bıraktığı muğlâk izlerin içinde, gerçekten“kim kötü? Kim iyi?” bunu keşfetmek hiç kolaydeğil. Yönetmen Sergei Bodrov da “Mongol-Bölüm 1”de,dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kara imparatorluğunu
kuran ve yöneten Cengiz Han’ın hayatını bizlere aktarırken, onun dünyayı sarsan gaddar, savaşçı kimliğine değil de madalyonunöbür yüzündeki, oldukça yüksek stratejik zekâsının
yanında hayli duyarlı, sadakate, dostluğa önem veren,çocuklarına karşı müşfik bir baba ve inançlı olduğu kadarda inatçı, âşık bir adama odaklanmış. Sergei Bodrov’un 2002’de kendisiyle aynı adı taşıyan ve aktör olan oğlu Sergei Bodrov Jr.’ı Kuzey Kafkasya dağlarında çığ düşmesi sonucunda yitirmesi, henüz on yaşındayken babası düşman klan Merkitler tarafından zehirlenerek öldürülen Cengiz Han’ın hayatından kesitler sunan “Mongol”u çekmeye karar verirken ne ölçüde etkilendi bilinmez. Ama Cengiz Han’ı bir canavar gibi değil, bir insan olarak ele alıp, Cengiz Han’ın içinde bulunduğu koşulların, bir insanı nasıl sarıp
sarmaladığını ve zor şartlar altındaki bir yaşamın haykıran mücadelesini, objektif bir şekilde beyaz perdeye yansıtma çabasındayken, yaralı bir babanın duyarlılığında hareket etmiş
olduğu aşikâr.

Sergei Bodrov Sr.’ın hem yönettiği hem de Arif Aliev ile birlikte senaryosunu yazdığı film, bir Rus, Moğol, Kazak ve Alman ortak yapımı. Film, sadece fakir ve talihsiz Timuçin’in
nasıl dünyanın en büyük imparatorluğunu kuran ve yöneten Cengiz Han olduğunu anlatan, klasik anlamda epik bir film değil. Cengiz Han’ın benzersiz cesaretini ortaya koyan savaş
sahnelerinden çok, küçük bir çocuğun iç dünyası; hayalleri, korkuları, istekleri, inançları üzerine odaklanmış bir film.

Batı’da gaddar, Doğu’da çoğunlukla bir kahraman olarak anılan Cengiz Han’ın çocukluğundan (1172), Cengiz Han unvanını aldığı 1206 yılına kadarki döneminin, görsel olarak hayli etkileyici bir dille anlatıldığı “Mongol”, yaklaşık yirmi milyon dolara mal olmuş. Sergey Trofimov ve Rogier Stoffers’ın görüntü yönetmenliğini yaptığı ve sinematografik olarak oldukça etkileyici olan filmin kurgusu da “Matrix”teki çalışmasıyla Oscar alan Zach Staenberg tarafından yapılmış. Filmde gerçekten görülmeye değer bir işe imza atan ve filme önemli katkısı olan yapım tasarımcısı Dashi Namdakov’un heykelleri, dünyanın en önemli müzelerinde, Rus ve diğer ülke devlet adamlarının özel koleksiyonlarında yer almaktadır.

Film, 1192 yılında, henüz Cengiz Han unvanını almamış olan Timuçin’in tutsak olarak bulunduğu Tangut’ta başlıyor ve Sergei Bodrov, seyirciyi daha sonra da can alıcı bazı sahnelerde incelikli bir metafor olarak kullanılacak şiddetli bir yağmur sahnesiyle selamlıyor. Cengiz Han’ın yağmura eşlik eden şimşekten, tüm Moğolların aksine, korkmaması onu diğerlerinden farklı kılan özelliklerinden biri ve belki de görsel olarak en akılda kalıcı olanı.

Etkileyiciliği yüksek bu giriş sahnesinin ardından, yirmi sene önceye; o dönemde dokuz
yaşlarında olan Timuçin ve babası Yeşügey (Esugei)’in Timuçin’e gelin seçmek için Merkit
klanına gitmek üzere adamlarıyla birlikte yol aldıkları zamana dönüyoruz. Göçebe klanlar
arasında sürekli savaşın hüküm sürdüğü, her savaşta hasımların değiştiği ve bir han öldüğünde o klanın hakimiyetinin de bittiği bir zamandır bu. Yeşügey’in arkadaşlarından
birinin klanında konaklamak üzere mola verdiklerinde, ileride eşi olacak Börte ile tanışması, Timuçin’in hayatındaki ilk dönüm noktası olur. Börte’den hoşlanan ve gelin olarak onu seçmeyi aklına koyan Timuçin, babasını bir şekilde ikna ederek gelinini Merkit’ler yerine bu zayıf klan içinden seçer.

Karşısına çıkarılan gelin adayları arasından tercihi tabii ki Börte olur. Beş sene sonra, Börte ile evlenmek üzere ertesi gün yola çıkarlar ve talihin kötü bir cilvesiyle mola yerinde düşmanlarıyla karşılaşırlar. Timuçin’in hayatındaki ikinci dönüm noktası da o gün gerçekleşir. Babası, düşmanın ikram ettiği sütü, geleneklerine aykırı davranmamak için içince zehirlenerek ölür. Bundan sonra filmde, hem kendisinin hem de sevdiklerinin hayatta kalması için mücadele veren, on yaşındayken bir anda büyümek zorunda kalan ve gücünü Tengri’den ve kendine olan inancından alan bir adamın mücadelesine tanık oluyoruz.

“Mongol”un senaryosunu, Cengiz Han’ın gerçek hayat hikâyesiyle birebir örtüşmediği için eleştirenlere “Olayların tam olarak nasıl olduğundan bahsetmiyorum. Sadece ‘böyle olabilirdi’
diyorum.” diye karşılık veren Rus yönetmen Sergei Bodrov, “Cengiz Han, işkenceyi yasakladı, köleliğe karşı çıktı. Pek çok kişi bunları bilmiyor.” diyerek gerçeği keşfetmek adına duyarlılığımızı hadım etmememiz gerektiğine de içten içe bir gönderme yapıyor.

Moğol geleneklerini aktarmadaki ustalığı ve yaratılmış başarılı atmosferine rağmen film,
pek çok açıdan, Moğollar tarafından yöneltilen eleştiri oklarının da hedefi durumunda. Hoşnutsuzluğun bir kısmı filmin bazı yerlerde, gerçek olduğu düşünülen tarihi bilgilerle çelişmesiyle ilgiliyken, bir kısmı da yansıtıldığı şekliyle filmin Moğolları birbirleriyle sürekli kavga eden, barbar bir halk olarak dünyaya tanıtması ve filmde Cengiz Han’ın gücünün yeterince ortaya konulmadığıyla ilgili hassasiyetten kaynaklanıyor. Bir belgesel film seyretmediğimizin farkında olarak “Mongol”u o dönemin koşulları göz önünde bulundurularak çekilmiş, altyapısı oldukça iyi hazırlanmış epik bir film olarak değerlendirip, benzerleriyle
karşılaştırıldığında bu eleştirilerin abartılı olduğu söyleyebilir. Yaptığı kötülükler göz önüne alındığında bir barbarı bu denli duyarlı ve kahraman bir adam olarak beyaz perdeye aktarmanın doğru olmadığını savunanlara karşı ise Bodrov, “Cengiz Han’ın yaptıkları, milyonlarca kişinin hunharca öldürüldüğü 20. yüzyıl katliamları yanında çok önemsiz kalır.” diyerek cevap veriyor.

Doğduğu sırada avucunda tuttuğu rivayet edilen kan pıhtısı Timuçin’in ilerde büyük bir savaşçı olacağının tanrısal işareti olarak algılanmıştı. Pek çoğuna göre o acımasız bir barbardır
ama Cengiz Han’ın (Timuçin) gerçek kişiliği bu basit tanımlamadan çok daha gizemli ve çok daha katmanlıdır. Babası öldükten sonra kendi klanı tarafından terk edilen, okuması
yazması olmayan bu genç adam, birbirleriyle savaşan Moğol kabilelerini bir araya getirerek, topraklarının yüz ölçümünü 30 milyon km2’yi bulacak şekilde genişleterek, gelmiş geçmiş
en büyük kara imparatorluğunu kuracak ve Büyük Steplerin Cengiz Han’ı ilan edilecektir.

İki insan, bu büyük stratejist dehanın hayatını derinden etkiler: Biri aşık olduğu ve saygı duyduğu karısı Börte, diğeri kan kardeşi oldukları halde Timuçin’e olan sevgisini iktidar hırsına kurban ederek sonradan düşmanı haline gelen Camuha (Jamukha)’dır. Börte’yi kaçırıldığı Merkit klanından kurtarmak üzere Cengiz Han’a yardım eden Camuha, kısa bir süre sonra, dünyanın yarısına hükmedecek olan bu efsanevi liderin bir araya getirdiği yenilmez ordunun karşısına çıkacak ilk komutan olacaktır.

Sergei Bodrov, Cengiz Han’ı canlandırmak üzere Moğol olmayan bir aktörü tercih etmekte hiç tereddüt etmemiş. Japon sinemasının oldukça beğenilen aktörlerinden Tadanobu Asano’yu
tercih ederken, seçimini, onu canlandıracak aktörün Cengiz Han’ın güçlü ve gizemli kişiliğini en iyi şekilde yansıtmasını, bu güçlü karakterin altında ezilmeden rolü taşıyabilmesini göz
önünde bulundurarak yapmış. Asano’nun bu konudaki performansının Cengiz Han’ın gücünü yansıtmakta yetersiz kaldığı, sahnelerde oldukça donuk olduğu eleştirilerine katılmak
mümkün değil. Belleklerde yer etmiş, Cengiz Han’ın vahşi, savaşçı ve güçlü bir kişi olması gerekirken, böyle bir kişinin aynı zamanda tutkulu bir âşık, müşfik bir baba, duyarlı bir
komutan olabileceği ihtimali pek de kolay kabul edilemiyor. Çünkü hayallerdeki güçlü erkek imajını yıkan resme çabuk itiraz edilebiliniyor. Asano’nun ortaya koyduğu performans,
filmin Cengiz Han’ın hayatını, onun sadece gaddar bir savaşçı değil aynı zamanda hepimiz gibi bir insan olduğu gerçeğini yansıtan tarzı ile oldukça tutarlı. Eleştirilerin aksine Cengiz
Han’ın cesareti ve kaderciliği arasında kurduğu dengeyi yansıtmada oldukça zor bir işin altından başarıyla kalkıyor.

Bodrov filmde, Moğol halkının “kadın”a geleneksel bakış açısını, Cengiz Han’ın eşi ve annesi üzerinden vurgular yaparak, tüm filme ince bir şekilde işlemiş. Ve filmde “kadın” kavramına
geniş ve önemli bir yer vermiş. Her iki kadın da güçlü, zeki ve en az erkekleri kadar cesur yansıtılmış. Filmden Moğol erkeklerinin hayatlarındaki en önemli şeylerinin başında eş
seçimlerinin geldiği öğrenilirken, Yeşügey’in, eş seçerken dikkat etmesi gereken noktaları, oğlu Cengiz Han’a aktarırken de, yine Moğol kültürü hakkında ipuçları elde ediliyor. Moğol
oyuncu Khulan Chuluun, bu ilk filminde, Cengiz Han kadar iyi bıçak kullanan ve onun kadar inatçı Börte rolünde şaşırtıcı bir performans ortaya koyuyor. Cengiz Han’a “İki koç kellesini
aynı kapta pişiremezsin” diyerek iki “lider”in savaşmak  yerine güçlerini paylaşmalarının olanaksızlığına dikkat çeken Börte, karakteriyle güçlü olduğu kadar, uzak görüşlü bir kadın
portresi de çiziyor.

Moğolistan, Kuzey Çin ve Kazakistan’ın farklı bölgelerinde gerçekleştirilen “Mongol”un çekimleri iki seneden fazla sürmüş. Cengiz Han ve onun kan kardeşi Camuha’yı canlandıran
aktörlerden Tadanobu Asano Japon, Sun Hong-Lei de Çinli olduğundan her ikisi de bu dili öğrenmek durumunda kalmış. Çince, Moğolca, Kazakça, Korece, Japonca, Uygurca, Rusça
ve İngilizce dilleri arasında çeviri yapan tam kırk çevirmen tüm çekim mekânlarında 600 kişilik film ekibiyle birlikte yer almış. Bodrov, “Mongol – Bölüm 1”in devamı olup olmayacağına kesin olarak karar vermemiş ama bir devam filmi çekilirse, bu sefer Cengiz Han’ın doğu Çin ile savaştığı son yıllarına odaklanmak istediğini söylemiş.

Tüm eleştirilere rağmen “Mongol Bölüm 1”in, son dönemlerin en önemli Rus filmlerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. İlk yıllarında belli bir süre sinemanın lokomotifi olan Rusya,
sinemaya damgasını vuran Eisenstein, Vertov gibi büyük yönetmenler yetiştirmiş olmasına rağmen, sinema sektörünün karlılığını fark eden Amerikalı yatırımcıların para çuvalının
ağzını açmaları ve sinemayı bir eğlence aracı haline dönüştürmeleriyle yıllardır bu alandaki rekabetten uzak kalmıştı. Fakat son dönemlerde toplumun beklentilerine cevap verecek
teknolojiye sahip olmaya başlayan Rus sineması, kendi kabuğundan çıkarak, dünya seyircisine hala ayakta olduğunu hatırlatmayı başardı. Her zaman farklı bir yaklaşıma sahip olan
Rus sinemacılarının gişe yapmak için kullanmak durumunda oldukları bazı araçları kullanırken, bir yandan da kendilerini teknolojinin dipsizliğine kaptırıp, yollarını kaybetmeden sinemaya daha çok şey katmaya devam edeceklerdir.

Aksiyonu yüksek olan sahnelere aldanıp bir macera filmi beklentisinde olanlar ya da “Gladyatör”, “Braveheart” gibi savaş sahneleri yoğun bir film bulmayı hayal edenler açıkçası
“Mongol”da aradıklarını pek bulamayacaklar. Bu film, büyük Asya imparatorunun, özel hayatında onu etkileyen trajik olaylar bağlamında insani yönlerini ele alarak, avucunda kan
pıhtısıyla doğan o bebeğin elinin, tarihin en büyük imparatorluğunu yönetecek demir bir yumruğa nasıl dönüştüğünün öyküsüdür.

Cengiz Han’ın Kısa Tarihçesi

1162 yılında, Moğolistan’da avucunda bir kan pıhtısı ile doğan Timuçin’in Tanrısal bir gücü olduğuna ve büyük bir savaşçı olacağına çevresindekilerce daha o gün inanılmıştır. Timuçin, klanlar arası savaşların çok yoğun olduğu bir dönemde oldukça zor bir çocukluk geçirir. Annesi Merkit klanından olduğu için Moğol geleneklerine göre Timuçin de gelinini Merkit klanından seçmek zorundadır. Babası Yeşügey ve adamlarıyla gelinini seçmek üzere yola çıktıklarında
Timuçin henüz on yaşındadır. Geceyi geçirdikleri Onkırat klanında, Timuçin Börte’den hoşlanır ve gelini olarak seçer. Geri dönüş yolunda, düşmanları Tatarlar ile aynı mola yerinde dinlendikleri sırada, Tatarların dostluk simgesi olarak gönderdikleri sütü Moğol geleneklerine aykırı davranmamak adına içen babasının zehirlenerek ölmesi, Timuçin için zor günlerin başlangıcı olur. Targutai babası yerine Timuçin’in klanın başına geçmesini kabul etmez ve onu öldürmek ister. Fakat Moğol geleneklerine göre belli bir yaşa gelmeyen çocuklar öldürülemez. Targutai diğerlerini ikna edince, klanları Timuçin ve ailesini terk eder. Targutai ve adamları Timuçin’i öldürmek üzere seneye geri geleceklerdir. Timuçin tüm kışı tek başına düşmanlarından kaçarak geçirir. O dönemde Timuçin ile aynı yaşlarda olan Camuha (Camuha), zor durumda kaldığı bir gün Timuçin’in hayatını kurtarır ve bu iki çocuk
hep dost kalmaya ant içerek kan kardeşi olurlar. 16 yaşına geldiğinde Timuçin Börte ile evlenir. Güzel başlayan bu evliliğin mutlu günleri Merkitler’in Börte’yi kaçırmalarıyla
oldukça kısa sürer. Timuçin Börte’yi geri almak için Camuha’dan yardım alır. Fakat Merkitlere karşı birlikte giriştikleri bu savaş kan kardeşlerin yollarını ayırır. Kısa bir
süre sonra Camuha Timuçin’e saldırır. Timuçin’in ordusu Camuha’nın ordusu karşısında ciddi bir yenilgi alır. Camuha esir aldığı Timuçin’in generallerini zalimce işkenceler
yapıp, kaynar suda haşlayınca Timuçin ve Camuha’nın orduları ikinci kez karşı karşıya gelir. Camuha’nın ordusu dağılır kendisi de Timuçin’e esir düşer. 1206 yılında toplanan
kurultayda Timuçin’e cihan hükümdarı, insanlığın hâkimi; Cengiz Han unvanı verilir. Cengiz Han, Moğol İmparatorluğunu kurmuş, bir ulus yaratmıştır. 1227 yılına kadar o zamanın en güçlü ordusuna sahip Çin dâhil olmak üzere pek çok ülkeyi ele geçiren Moğol İmparatorluğu, o
sene Ağustos’unda 65 yaşındaki Cengiz Han’ın hastalanarak ölmesi sonucu Viyana önlerinden geri dönerek kısa bir süre fetihlerine ara verir. Cengiz Han’ın ölümünden sonra imparatorluğu devralan oğlu Ögeday ve sonrasında imparatorluk 30 milyon km2’yi bulan topraklarıyla dünyanın en büyük kara imparatorluğu olmuştur. 1912’de Çin’deki Mançu hanedanının yıkılmasıyla Moğol prensleri Rusların da yardımıyla Moğolistan’ın bağımsızlığını ilan etmişlerdir. Günümüz Moğolları; Ustorda Buryat Özerk Bölgesi, Aga Buryat Özerk Bölgesi, Moğolistan, İç Moğolistan ve Buryat ülkelerinde yaşamaktadır.

Mart 2008

VİZYON / TANITIM –Cinemascope Dergisi

Tür: Dram, Tarihi
Gösterim Tarihi: 14 Mart 2008
Yönetmen: Sergei Bodrov
Senaryo: David Benioff, Khaled Hosseini
Oyuncular: Aliya, Tegen Ao, Tadanobu Asano, Ying Bai

Hiç yorum yok: