20 Ocak 2011 Perşembe

Küratör Olmak ya da Olmamak...

Bir sanat izleyicisi olarak son zamanlarda aklımı en çok karıştıran olgu, küratörlük olgusu. Küratör kimdir? Ne yapar? Ne yapmalıdır? Galericilerden ne farkı vardır? Sanatçının özgürlüğünü kısıtlamakta mıdır? Yoksa sanatçının işini mi kolaylaştırmaktadır? gibi sorular etrafında dönüp duruyorum uzun zamandır. İşin garibi, bu konu uzunca bir süredir tartışılagelse de, araştırmaya başladığımda ortak, üzerinde-en azından belli bir kesimin- anlaşmış olduğu bir cevaba hala ulaşılamamış olduğunu gördüm.

Öğrendiğim ilk şeylerden biri "küratör" kavramının sanat alanında hiç de yeni olmadığıydı. 'Küratör' kelimesinin Latince 'toplamak' anlamına gelen 'curate' ve özen göstermek, titizlikle uygulamak anlamına gelen 'curare' sözcüklerinden geldiği söyleniyor. İngilizce'de ise iki anlamı var: 'müdür' ve 'vasi'. Batıda uzun zamandır uygulanageldiği biçimi de bu doğrultuda 'müzelerin yönetim kadrosunda yer alan, sanat yapıtlarından sorumlu olan, yapıtların getirilip götürülmesini, başka müzelerle ilişki kurulmasını, değiş tokuş yapılmasını,sergi açılmasını sağlayan kişi' şeklinde olmuş. Bizdeki karşılığı 'kayyum'. Küratörlerin bu işlev ve görevlerinden "sergileme" dışındakiler pek de değişmemiş. Hala küratörler yapıt topluyorlar, korumaya çalışıyorlar. "Sergileme" işlevi ise zaman içinde çokça anlam ve biçim değişikliğine uğramış görünüyor. Ticaretin yoğun baskısı üzerine müzeler, kültür merkezleri, sanatevleri belli kavramlar çerçevesinde daha çok izleyici çekmeye yönelik büyük, gösterişli sergiler düzenlemeye başlamamış. Bizim sanat ortamımızda küratörlük kurumunun geçmişi henüz kısa olsa da, belli küratörlerin tema ne olursa olsun belli sanatçılarla çalıştığını gözlemlemek mümkün. İsim olmuş belli sanatçıların veya dönemlerin sergilerinde küratörlerin isimlerinin ön plana çıkmadığı görüyoruz. Bu sergilerde küratör olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki. Burada bence küratör kavramının olması gereken hali ile karşılaşıyoruz: Küratör, ciddi bir sanat tarihi çalışması çerçevesinde bir sanatçının hiç bilinmeyen yapıtlarını bulup çıkarıyor, hangi yapıtlarını hangi esinle yaptıklarına dair ipuçları bulabiliyor, dönemin diğer görsel verileriyle bağlantı kurabiliyor. İzleyicinin kaybolmaması aksine belli bir düzen içerisinde çıktığı görsel yolculuktan maksimum keyifi alabilmesi için sergiyi düzenlerken ve kurarken bir sanatçı gözüyle ve mimarca bir mekan algılayışıyla hareket ediyor.


Bugün dönüp geçmişe baktığımızda, belli dönemlerde belli sanatçıları hangi etkenlerin yönlendirdiğini, yaratıcılıklarının itici kuvvetlerini görebilmemiz, düşünme biçimlerinin oluşum süreci hakkında fikir yürütmemiz kolay. Güç olan bugün içinden bugünü görüp anlayabilmek. İşte küratör, içinde bulunduğu çağa ait sorunları, dinamikleri görüp kavrayabilen ve sanatçı ile toplum arasında bir köprü görevini gören kişidir.

Araştırmaya biraz daha devam ettiğimizde görüyoruz ki günümüzde "küratör" pratikte olan olması gerekenden oldukça farklılaşmaya başlamış. Daha önce bahsettiğim ticari baskının da doğal bir sonucu olarak bazı küratörlerin isimleri santçının önüne geçmeye başlamış.Küratörler belirledikleri kavramlar üzerine belili sanatçılardan çeşitli işler sipariş eder duruma gelmişler. Tam bu noktada küratör kavramının geçirdiği bu değişikliğe karşı çıkan Ressam Bedri Baykam, AKM'de düzenlediği "Küratoryal Şizofreni" başlıklı sergisinin açılışına da sanatçıyı temsil eden 30 koyun getirerek çağdaş sanattaki küratörlük sistemini eleştirmişti. Bedri Baykam küratörlerin iktidar sarhoşluğu içinde tarih kalpazanlığına soyunduğunu savunarak "İşlerini olması gerektiği gibi değil, Çıkarlarına nasıl uyuyorsa öyle yapıyorlar. Sergilerin denetimini ele aldılar. Herkes benimle iyi geçinmeli, bu musluğun başında ben varım iddiasındalar. Gerekli eğitim ve donanıma sahip değiller. Yurtdışında bu işin eğitimini alanlar görev yapıyor. Ancak Türkiye'de bu işi hakkıyla yapan insan çok az. Sanatçı yoksa küratörün kendisi de yoktur, mesleği de... sanatın üstüne geçemez küratör. Bizde Batı'daki gibi yüzlerce müze, yüzlerce önemli galeri, çok alternatif yok. Çeşitli kurumların açtıkları belirli sanat merkezleri var. Onlar da bazı küratörlerin kontrolüne geçtiği anada sanatçının yaratıcılığı, sipariş eden başka bir insanın yarattığı duvarla karşı karşıya kalıyor" diyor.

Tüm bunlardan sonra bana ortada bir tür 'şov büzınıs' durumu varmış gibi geliyor. Bu bağlamda da amaç bu şovu daha çekici kılmak, kitleleri şaşırtarak izleyici sayısında artış sağlamak sanırım. Yine de umutsuz değilim. En amansız eleştiyi 'zamanın' yapacağını düşünüyorum. Bu sürede bizlere düşen de eleştirinin yanında işlerini doğru yapanları da taktir etmek ve ön plana çıkarmak. Olmasını istediğimiz bir sisteme ulaşmanın yolu sistemin aktörlerini doğru seçecek, doğru yönlendirecek elemanların farkına varıp, onları desteklemekten geçiyor.

-2005-

Hiç yorum yok: