19 Ocak 2011 Çarşamba

Silah Taksitle, Ölüm Bedava!

 “Gelecek, gömülmüş bir saatli bomba gibi, ama bugün tiktaklarını duyuyoruz.”

Hemen her hafta sonu olduğu gibi evdeki eksiklerimizi tamamlamak üzere markete gitmiştim. Marketlerde oyalanmayı sevmediğimden gitmeden önce bir alacak listesi çıkarırım. Listem elimde, alışveriş arabası önümde, markette, bildiğim reyonlara doğru hızla ilerlemekteyim.

Tuvalet kağıdı… alındı. Bugün de ne kadar kalabalık burası. Çamaşır makinesi deterjanı… tamam. Alla alla insanların arabaları hep aynı kutularla dolu. Bir reyonda indirim var galiba. Tuz… o da tamam. Bu insanlar bir acayip mi bakıyor? Evet, evet gözleri dönmüş gibi. Hiç hoşlanmadım. Biran önce alışverişi bitirip çıkmak istiyorum. Ekmek… ekmek? Aaa ekmek reyonuna ne olmuş böyle? Bu kutular da ne?
“Yardım edeyim hanımefendi.”
“Valla çok iyi olur. Daha geçen hafta burada ekmek reyonu vardı. Şimdi yok.”
“Evet efendim. Ekmek reyonu kasaların yanına alındı. Buraya yeni bir reyon açtık. Bakmak istermiydiniz?”
“Evet fark ettim. Nedir bu kutular böyle?”
“Efendim bunlar 9mm, bunlar 7,5 mm.”
“9 mm ne?”
“Tabii ki silah efendim. MKE- Atmaca 53. Harika bir silah valla kesinlikle tavsiye ederim. Ben geçen hafta aldım performansı cidden çok iyi.”
“Aaa deli misiniz siz ya? Ne silahı? Markette silah mı satılırmış? Dalga mı geçiyorsunuz siz benimle?”
“Olur mu efendim. Geçen hafta başladı satışlarımız. Hem kredi kartına taksitte yapıyoruz. Nakit alırsanız da %10 indirimli. Bakın herkes nasıl ikişer üçer alıyor. Bu fırsat kaçmaz bence.”
“Valla kamera şakası falan yapıyorsunuz galiba ama lütfen daha fazla uzatmayın sinirleniyorum cidden.”
O esnadan yanımızdan geçen bir amca: “Evladım kredi kartında biriken puanlarımızı da kullanabiliyor muyuz?”
“Tabii ki amcacım. Biriken puanlarınız kadar indirim yapıyoruz.”
“Aaa yeter, yeter bu kadarı fazla ama. Siz kafayı mı yediniz?” derken… birden müzik başlıyor. İnsanlar bir yandan etrafımda dans ediyor bir yandan o çok bildiğim reklam cıngılını soyluyorlar: “dını nı nı nı alsak alsak bedavaya ne alsak?…dını nı nı nı nı…” Alışveriş arabasını orada bırakıp çıkışa doğru koşmaya başalıyorum. Müzik devam ediyor, insanlar hoplayıp zıplıyor, kutularından çıkarttıkları silahlarla etrafa ateş ediyorlar. Hepsinin suratında da korku filmlerinden öğrenilen o garip gümseme. Çıldırmak üzereyim. Koşuyorum, koşuyorum çıkışa ulaşamıyorum. O da ne bir metre bile ilerlememişim bile. Terden sırılsıklam oldum. Reyon görevlisi çocuk 32 diş tekmili birden sırıtarak, “Haftaya yeni modellerimiz de gelecek. Mutlaka görmelisiniz. Uzun namlulular, pompalılar…”cümlesini bitirmeden başından beri bastırdığım çığlıklarımı serbest bırakıyorum. Ama bu son andaki kahkahalarını duymamı engellemiyor.”

Merak etmeyin bu henüz gerçek değil. Uzunca bir süredir gördüğüm kabus bu. MKEK, altı, yedi ay önce kredi kartıyla taksitli ve peşin fiyatına indirimli silah satışına başladığını duyurduğundan beri bu reyon elamanı arkadaşla cebelleşip duruyorum. Bir devlet kuruluşunun tüketim toplumunun en popüler araçlarından birini kullanarak sanki ekmek satarmış gibi silah satmasını bir türlü aklım almıyor.

Hele taksitli silah satışına karşı aldığı olumsuz tepkilere kurumun verdiği cevap “Özrü kabahatinden büyük.” dedirten cinsten.. Kurumun, yaptığı o “çok şahane” savunma şöyle: "Yurt dışından ithal edilen tabanca satışı ile yerli üreticiyi rekabete sokarak kalitesini artırması, kaçakçılığın önlenmesi ve vatandaşın olabilecek ihtiyacının karşılanması hedeflenmektedir. MKEK silahları peşin olarak satmaktadır. Ancak vatandaşımızın kullandığı kredi kartlarına bankalar tarafından taksit imkânı sağlanmıştır.
MKEK bankaların kredi kartına tanıdığı taksitli satış imkânı ile tamamen yerli üreticiyi korumak ve silah fabrikasında yedek parça olarak biriken stokları eritmek için, bir defaya mahsus olarak bu uygulamayı başlatmıştır. Kaldı ki hali hazırda bazı yerli silah üreticileri, MKEK dışında, müşterilerine 15 taksite kadar nakit kredi imkânı tanımaktadırlar."

Bu müthiş savunmayı incelediğimde aklımda bir sürü soru oluşuyor. Öncelikle kurum, vatandaşın olabilecek ihtiyacını karşılamayı hedeflediğini söylüyor ki sanırım devletin asli görevi güvenlik tehdidi altinda olduğunu düşündüğü insanları silahlandırmak değil onların güvenliğini sağlamak ve bu tehdidi ortadan kaldırmak olmalıdır. Bunu da öncelikle silah kaçakçılığını önünü keserek, vatandaşın silahlanmasına da ciddi ön koşullar getirip silahlanmayı kısıtlayarak yapmalıdır. İnsanların silah almasına ihtiyaç kalmamasıdır olması gereken. İkinci hedef kaçakçılığı önlemekmiş – yasal silahlanmayı teşvik ederek? Hangi suçlu yasal silahla suç işler? Silah kaçakçılığının farklı bir alanı var. Ruhsatlı silah alınması daha kolay hale geldiğinde insanlar ruhsatsız silah almaktan vaz mı geçecekler? Hayır. Ruhsatsız silah potansiyel suçlarda kullanılmak üzere alınıyor. Baştan suç işleme amacı olmayan biri de başı belaya girdiğinde kullanıp atmak üzere ruhsatsız silah ediniyor. Ruhsatlı silah alımı kolaylaştığında bir yerine iki silahı oluyor bu vatandaşın: Biri evinde–ruhsatlı silahın meşru müdafa olarak güvenle kullanılacağı yegane yer- diğeri dışarıda kullanılmak üzere.

Savunmanın devam eden satırlarında kurum, biriken stokları eritmek için, bir defaya mahsus olarak bu uygulamayı başlattığını söylüyor. Yani bu nasıl bir mantık? Stoğundaki elma, armut değil ki! (Belki öyle zannedenler vardır tabii.) Silahı herhangi bir ticari emtiaymış gibi satamanız abesle iştigaldir. Hele bu davranışı devletin kendi eliyle yapması akla, mantığa ve ahlaka tamamen aykırı. Kurum, bazı yerli silah üreticilerinin müşterilerine 15 taksite kadar nakit kredi imkânı tanımalarını da kendi davranışlarının haklılığının bir göstergesi olarak sunuyor. Sanırım Devlet A.Ş. kurulmuş ve bizim haberimiz yok. Hepimize hayırlı olsun.

Böyle bir savunmanın yanı sıra, benim için inanılması güç olan başka bir durum da, kamuoyunda oluşan tepki karşısında santrali ve internet sitesi kilitlenen kurumun, Ziraat Bankası hariç diğer bankaların taksit uygulamasına son vermelerine ve TBMM Başkanlığı'na taksitli silah satışıyla ilgili soru önergesi verilmesine  rağmen hala ‘Kampanyaya devam’ kararı alabiliyor olması. Bu durum egemenliğimizin kayıtsız şartsız bizde oluşu(?) üzerine bir daha düşünmeye yöneltiyor insanı. Bana öyle geliyor ki, kendimiz söyleyip kendimiz işitiyoruz ancak.

“Gelecek, gömülmüş bir saatli bomba gibi, ama bugün tiktaklarını duyuyoruz.” diyor Stephen Spender. MKEK’in taksitli sialah satışında vücut bulan gelecek korkularım için müthiş bir tanımlama.

Bu uygulama bir yandan da, “Demokles’in Kılıcı” öyküsünü getirdi aklıma: Demokles, M.Ö. 4. yüzyılda Sirakuza’yı yöneten korkunç tiran Dionysios’un sarayında yaşamaktadır. Dionysios zalimliğiyle ünlüdür. Halkı tarafından nefret edillmesine rağmen, tek istediği bir gün Dionysios gibi bir yönetici olmak olan Demokles ona övüler yağdırmaktadır. Demokles’in bu yağcılığı Dionysios’un da gözünden kaçmaz, ona iyi bir ders vermek ister. Bir gün Demokles’e krallık giysilerini ve altın tacı giymesini ve onuruna verilen muhteşem ziyafette de ülkenin tiranıymış gibi davranmasını emreder. Demokles bu duruma fazlasıyla mutlu olmuştur ama mutluluğu kısa süre sonra fark ettiği ufak bir ayrıntı yüzünden pek uzun sürmez: Oturduğu tahtta, kafasının üstünde, tek bir kıla bağlı büyük ve keskin bir kılıç sallanmaktadır…

Bu hikayede Dionysios’un vermek istediği ders farklı olsa da benim hikayeden aldığım başka bir ders var: Kılıçla yönetenlerin ölümü de pek muhtemel kılıçtan gelecektir. Hal böyle iken yönetenler ya da yönetmek isteyenler, uyruklarının saygı ve sadakatini kazanmak üzere şiddet haricinde başka yollar ararlarsa hepimiz için daha iyi olur.

Geçen gece altı aydır müdavimi olduğum kabusa yeni bir bölüm eklendi. Nihayet kendimi delilerle dolu o marketten dışarı atmayı başarıyorum. Tam şöyle derin bir nefes alacakken önümden bir seyyar satıcı geçiyor:
 “Silaah! Kelepir silaah. Yanında ölüm bedava beyler, bayanlar!”

Hiç yorum yok: